13 Şubat 2015 Cuma

LONDRA MAHALLE REHBERLERİ 1 – COVENT GARDEN

Meğer hayatımın %5’ini İngiltere’de geçirmişim. Bunu az önce hesapladım... Bunun bir buçuk senesi öğrenci olarak, gerisi de, en sonuncusu geçtiğimiz Kasım’da olmak üzere, düzenli aralıklarla yaptığım iş ve arkadaş ziyaretlerinde geçti. Bütün bu zamanın önemli bir kısmını Londra’da geçirdiğimi düşünürsek, elimde hem şehir kültürüne dair, hem de öneri bazında hatırı sayılır bir birikim bulunuyor...
Güncel durumları kontrol edilmiş olarak, bütün bu birikimi şimdi sizlerle paylaşma zamanı...
Ben gezerken her ülkenin ve şehrin kültürüne mümkün olduğunca karışmaya inanıyorum, ancak Londra bu anlamda da çok farklı seçenekler sunan bir şehir... İngilizler, kendi kültürlerine sıkıca bağlı olduklarından, geleneksellik şehrin siyah taksilerinden, kırmızı otobüslerine; tiyatrolarından, publarına kadar her yerinde hissediliyor.  Londra aynı zamanda Global Dünya’nın tartışmasız başkentlerinden biri olması ve farklı kültürlere de açık olması sebebiyle, her kültürün de en iyi örnekleri kendinde topluyor. Buna bağlı olarak, burada önereceğim bazı adresler farklı kültürlerden izler taşırken; bazı tavsiyelerim ise derinlemesine İngiliz kültürünü yansıtıyor olacak.

LONDRA SOKAKLARI KAZAN, SİZ KEPÇE
Londra çok yaygın bir metro ağına sahip olsa da, tam bir yürüme şehri... Tavsiyem bir “Oyster card”* edinmeniz ve o günü geçirmeyi planladığınız mahalleye metro ile ulaşıp, o bölgede yürümeniz... Yürüdükçe keşfedeceğiniz küçük hazineler sunan bu şehirde ayaklarınızın üzerinde olmaktan hiç bıkmayacaksınız; işte bu yüzden bavulunuza en rahat ayakkabılarınızı koymayı unutmayın.
“Peki hangi mahallelerde yürümeli? ya da Hangi mahallede neler görülmeli?” sorularına kapsamlı bir cevap olarak bir kaç bölüm halinde yayınlayacağım bir şehir rehberi hazırladım. Bu rehber Londra’nın müze, kafe, bar, restoran, mağaza ya da tiyatro, kulüp listelerini her bir mahalle için ayrı ayrı inceliyor.
Öncelikle, Londra’nın kalbi Covent Garden ile başlıyoruz. Hemen arkasından da SOHO gelecek... İyi okumalar...

*Oyster Card: Londra’nın İstanbul kartı gibi tanımlanabilir; zira aynı mantıkta, içine para yükleyip, her türlü toplu taşıma aracından faydalanabildiğiniz faydalı bir kart. Bunun bir de Tourist Oyster tabir edilen, internetten alıp, seyahatinizden önce evinize gönderttirebileceğiniz bir versiyonu mevcut...

COVENT GARDEN

Küçük Bir Tarihçe
Covent Garden, 1600’lere kadar tarlalarla dolu bir bölgeyken, o yıllarda Londra’da pek de görülmemiş İtalyan tarzı kemerlerle bezeli bir meydanın oluşturulması ve birkaç çok şık malikanenin bu bölgede inşa edilerek, bazı zengin ailelerin bu bölgeye taşınması ile hareketlenmiş. 1654’te yine bu meydanda kurulmaya başlanan meyve sebze pazarı, aslında günümüzdeki üzeri kapalı, dev Covent Garden (Apple) Market’in temelini oluşturmuş. Ancak Covent Garden Market binası yapılıp, bu bölge dönüştürülene kadar geçen 200 senede bu bölgede peşi sıra açılan pub, tiyatro ve genelevler; bölgenin 17 ve 18. Yüzyıl Londra’sını anlatan dönem filmlerinde gördüğümüz tarzda, bir batakhaneye dönüşmesine sebep olmuş. İşte bunun üzerine Parlemento’dan çıkarılan bir kararla, bölgenin dönüştürülmesinin bir parçası olarak, 1830’da Charles Fowler’ın neo-klasik tarzdaki meşhur Pazar binası yapılmaya başlanmış. Daha sonra da ihtiyaca göre bu binaya Floral Market ve Jubilee market eklenmiş. Market bir ara buradan taşınsa da, 1980’de yeniden açılmış ve bugün Londra’nın en hareketli turistik atraksiyonlarından bir tanesi...

Günümüzde halen, hem Kraliyet Opera binası; hem de bir çok önemli tiyatro burada yer aldığı için Covent Garden, hem   (theatreland) tiyatrolar bölgesi’nin; hem de şehrin ana merkezi ve tüm hareketinin kaynağı olarak tanımlanabilecek West-end bölgesinin bir parçası...

A’DAN Z’YE COVENT GARDEN DENEYİMİNİ ZENGİNLEŞTİRECEK ÖNERİLER

Covent Garden Market ve Etrafındaki Sokak Gösterileri
Yukarıda uzun uzun tarihçesini anlattığım Pazar, bu bölgenin çıkış noktası ve halen önemli bir parçasıdır. Pazarın içinde ve etrafında, hava nasıl olursa olsun, her zaman yetenekli müzisyenler ya da komedyenlerin etraflarında toplanan yüzlerce insan için gösteri yaptıklarını görürsünüz. Böylece, her gün, değişik milletlerden yüzlerce seyirciye ulaşırlar... “Bu yetenekteki bir adam neden sokakta?” diye düşündürürler sizi... Oysa bulunduğum noktadan baktığımda, Londra’da sokakta gösteri yapabilmek, bir sanatçı için, olsa olsa bir ayrıcalık olabilirmiş gibi görünüyor. Bu yolla, dünyanın her yerinden gelen, yüzlerce insana kendinizi göstermek, sanat severlerden ve hatta hiç ilgisi olmayan insanlardan bile takdir toplamak mümkün. Ben olsam sadece prova yapmak için bile çıkardım... 
Londra’ya yazın gittiyseniz, kendinizi Pazarla, Covent Garden metro çıkışı arasında yer alan James Street’te, sokak müzisyenleriyle olduğunuz yerde hafif hafif salınırken bulabilirsiniz... 
Londra'da, sokaklarda sanat yapan insanların üstün yetenekli oluşu ve çokluğu, bana ne kadar sanat dolu bir şehirde olduğumu hatırlatmıştır hep...

Kraliyet Opera Evi
Londra’nın tiyatrolar bölgesinde bulunan 40 kadar tiyatronun yanı sıra, opera ve balelerin sergilendiği Kraliyet Operası aynı zamanda Londra Balesinin de ana merkezi... Buradaki bir gösteriyi izlemek için çok önceden planlayıp, bilet almanız gerekir.
Programa bakmak ve belki de bir bilet almak için;

National Gallery
1824’te açılan ve 13-20 yüzyıllar arasındaki döneme ait, 2300’den fazla esere ev sahipliği yapan National Gallery, dünyadaki sanat müzeleri içinde en çok ziyaret edilen dördüncü müze... Diğer bir önemli bilgi ile National Gallery’e giriş, Londra’nın bir çok müzesinde olduğu gibi, bedava... Meşhur Trafalgar meydanında yer alan National Gallery'i kaçırmayın...

Buraya Kadar Gelip Bir Tiyatro İzlemeden Dönmeyin
Bir tiyatro izledikten sonra, bir yemek ile devam eden bir gece geçirmek, yaşayabileceğiniz en tipik Londra deneyimlerinden bir tanesi... Zaten geziniz boyunca, özellikle Leicester Square ve Covent Garden’ın her köşesinde, şehirde oynayan tüm büyük prodüksiyonların biletlerini satan acenteleri göreceksiniz. Eğer popüler olmayan ya da yıllardır oynayan bir oyuna gidecekseniz, bu acentelerde ayak üstü, hiç de fena olmayan yerler bulabilirsiniz. Ancak popüler bir oyuna gidecekseniz, bileti önceden internetten almak en doğrusu olacaktır. Bilet alırken size önerilen yerin, sahneye göre nerede olduğuna iyi bakın, sahneye uzak, ya da en tepede balkondaki yerlere boşa para harcamayın, çünkü buralardan izleyeceğiniz her oyun, karıncalar tarafından sahneleniyormuş gibi görünecektir. Müzikallerin çoğu bildiğimiz hikayeler ve dil bilmiyor olmanın yarattığı bir zorluk yok, hele de çocuğunuzla gittiyseniz, onu mutlaka klasiklerden bir tanesine götürmenizi öneririm.
West-end’de bir tiyatro deneyimi yaşamak için, güncel gösterilerin biletlerini buradan alabilirsiniz:


Covent Garden’ın Alışveriş Hazineleri
Bana göre mahallenin en güzel sokakları; Neal Street ve Seven Dials’a çıkan ve Covent Garden’ı, SOHO’ya bağlayan sokaklardır. Burada bir çok enteresan dükkan, geleneksel publar ve iyi restoranları bir arada bulabilirsiniz. Bu sokakların dışında Leicester Square ile Covent Garden’ı bağlayan ana sokaklarda, daha ana akım dükkanları; ara sokaklar ve gizli avlularda ise çok daha özgün ürünler sunan dükkanlara rastlamak mümkün... Biliyorsunuz artık her markayı her yerde bulabiliyoruz, en kötü ihtimalle kafayı taktığımız bir şeyi internetten getirtebiliyoruz. Bu bağlamda, Londra’nın genel olarak pahalı bir şehir olduğunu ve alışveriş ederken seçici olmanın her zaman faydanıza olacağını hatırlatmak isterim . Aşağıda listesini yayınladığım dükkanlar, bir şey almasanız da zihninizi, zevkinizi açacak; hatta yaratıcılığınızı geliştirecek türden, her biri kendi konusunda öncü dükkanlar...
Bu bölgede alışverişi bir deneyime çevirmek için, konusunda en iyileri belli başlıklar altında toparlamaya çalıştım;

MODA:
·      Opening Ceremony: Moda trendlerine öncü olmak istiyorsanız tavsiyem buraya bir göz atmanız.
·      Black out II: Vintage modasına öncü olan bir mağaza, hatta vintage moda olmadan önce de oradaydı...
·      Urban Outfitters: Vintage ya da retro esintili giysi ve her türlü aksesuarı bulabileceğiniz bir Amerikan zinciri ama sanırım en güzel mağazalarından bir tanesi Neal Street’te...
·      Cath Kidston: Çiçekler, çizgiler, kirazlar ve romantik renkleriyle tam bir İngiliz...
·      Orla Kiely: Bir başka renk ve desen ustası marka; her ne kadar kendisi İrlandalı olsa da; adının Londra’yla özdeşleştiği söylenebilir...
·      Natural Shoe Store: Oldukça enteresan modellerde, son derece rahat ayakkabılar satan ilginç bir ayakkabı mağazası... Bu mağazayla ilgili ilginç bir detay vereyim; birkaç kere içerde Selda Bağcan çaldıklarına rastladım, meğer sahibi ilginç müziklere meraklı olduğundan her gittiği yerden beğendiği müzikleri toplarmış...

KOZMETİK:
·      Neal’s Yard Remedies: Londra çıkışlı Neal’s Yard Remedies markasına adını veren ve doğduğu yer olan avluya Neal’s street’ten girebilirsiniz. Neal’s yard’da (avlu) oturup, sağlıklı bir şeyler içebileceğiniz bir kafenin ve biri inanılmaz güzel bir peynirci olmak üzere, bir kaç hoş dükkanın yanı sıra; terapi odaları bulunuyor. Randevu alarak, bu odalarda ayurvedik masajlardan, akapunktura çeşitli terapileri uzmanlarına yaptırabilir ya da yan taraftaki mağazadan alacağınız bakım ürünleri ile kendinizi şımartabilirsiniz. Bu avlu özellikle yaz mevsiminde çok keyifli oluyor.


·      Crabtree & Evelyn: Birbirinden harika kokuları ve ambalajları olan klasik banyo malzemeleri yapan İngiliz markası, banyo keyfinize keyif katmak için... Her ikisi de Londra’dan çıkan, Lush ve Body Shop artık tüm dünyada bulunabiliyor ama Crabtree dışarı çıkmamakta kararlı gibi...
·      MAC Mega Store: Üç katlı dev MAC mağazası, makyaj malzemeleri konusunda hayal gücünüzü zorlayabilecek bir mağaza...
·      Chanel Make-up Pop-up Store: Covent Garden çarşısının içinde farklı konseptli, eğlenceli bir Chanel makyaj mağazası...

ÖZEL MERAKLARA YÖNELİK MAĞAZALAR:
·      Astrology Shop: Neal Street’in sonunda sağda, Astroloji meraklılarına özel konsept mağaza, çocukluğumdan beri orada... Astroloji merakınız olmasa bile burayı gezdikten sonra kendinizi kaptırabilirsiniz. Ayrıca burada yıldız haritanızı da çıkarttırabilmeniz mümkün...
·      Mysteries: Mistik meselelere ilgi duyuyorsanız ya da auranıza falan bir baktırmak isterseniz, aradığınız şeyi burada bulabilirsiniz.
·      Stanfords: Gezginlerin cenneti, seyahat temalı dev bir kitapçı, ya  da belki gerçekten “cennet”, bilemedim.
·      RELAX: Bütün gün yürüdünüz ve yoruldunuz, yarım saatlik bir sandalye masajı yaptırıp, biraz enerji toplamaya ne dersiniz? Yoldan geçerken müsaitse, üzerinizi çıkarmaya bile gerek olmadan yaptırabileceğiniz bir masajdan daha dinlendirici ne olabilir? İşte tam anlamıyla bir şehir Spa’sı Relax’la ilgili bilgileri bulabileceğiniz link;


Covent Garden’ın En Karakterli Pubları
Daha önceki yazılarımı okuyanlar bilirler, pubları hep sevmişimdir. Rahat ve ruhu olan sosyal mekanlardır publar. Bir de hep çok güzel isimleri vardır. İçki içmek zorunda da değilsiniz, çayla da olur. İngiltere, İrlanda ve İskoçya üçgeni birbirinden karakterli publarla dolu, ama gelin biz şimdi Covent Garden’ın en karakterlilerine bir göz atalım.
·      Lamb & the Flag: Bu pub bana Londra kurulmadan önce de oradaymış hissi vermiştir hep, oysa sadece 1772’den beri oradaymış. Çok çılgın pub kavgalarına sahne olduğundan “bir kova kan” lakabını kazandığı bir dönem olmuş, ve Charles Dickens zamanında bu pubun müdavimiymiş. Daha fazla konuşmaya gerek yok sanıyorum, eğer bir tane pub görecekseniz bu Lamb & the Flag olmalı... İlginizi çekerse burada önceden yer ayıtarak, yemek yeme imkanı da var.  http://lambandflagcoventgarden.co.uk
·      Salisbury: Bir başka favori mekanım, Salisbury’nın ana salonu oldukça ferah ama yine de iş çıkış saatlerinde çok kalabalık oluyor. İçinde bir de şömineli oda olan Salisbury, spor karşılaşmalarını yayınlamayan bir pub... http://www.taylor-walker.co.uk/pub/salisbury-covent-garden/c3111
·      Nag’s Head: Covent Garden metro durağı ile Covent Garden market arasında yer alan, James Street’te yer alan bu anıtsal pub günün neredeyse her saati kalabalık ama büyük barıyla oldukça ferah bir his veriyor.
·      Porterhouse: Yüksek tavanlı ve asma katlarla son derece ferah bir havası olan, Porterhouse esasen İrlandalı bir bira evi... Biralarının çoğunu kendileri yapıyorlar.
·      Marquess of Anglesey: 1663’ten beri bu adreste, ikinci dünya savaşında bombardıman sebebiyle yıkılmış, yeniden yapılsa da binanın dışındaki şarapnel izleri halen görülebilir. Marquess geleneksel pubların en iyilerinden bir tanesidir.


Covent Garden Restoranlarından Seçmeler
Covent Garden’da sonsuz bir yemek seçeneği ile karşı karşıya olduğunuzu unutmayın. Ben bildiklerim içinde, en özellikli ve uygun sayılabilecek fiyatları olanlarını aşağıda derlemeye çalıştım. Hint mutfağı denemek istiyorsanız, iki iyi Hint lokantasını da listede görebilirsiniz.

·      Opera Tavern: Tiyatro sonrası için harika bir alternatif olan bu ferah bar restoran; İtalyan ve İspanyol esintili, çok lezzetli tapasları ve doyurucu ana yemekleri oldukça iyi bir fiyata servis ediyor.

·      Dishoom: Şu aralar Londra’ya giden herkesin hakkında konuşup durduğu, Bombay çıkışlı bir Hint lokantası... Maalesef burada henüz yiyemedim, son gittiğimizde önünde uzun bir sıra ve sıranın başında oldukça suratsız ve umutsuz bir görevli vardı. Ancak buraya giden herkes anlata anlata bitiremediğine göre bir özelliği vardır diyerek size de öneriyorum. Ayrıca Time Out da kahvaltısını şiddetle önermiş, fiyatları halen normal görünüyor. http://www.dishoom.com

·      Masala Zone: Zincir bir Hint lokantasına ait olmasına rağmen, son derece iyi bir servis ve lezzetli bir mutfağa sahip... Bir Hint geleneği olan “Tali”’yi burada denemenizi öneririm...

·      Clos Maggiore: Şık ya da romantik bir yemek için Clos Maggiore doğru bir seçim olacaktır. Tiyatro öncesi ve sonrası menüleri de hem kaliteye göre uygun fiyatlı, hem de Fransız mutfağının mükemmel ve zarif lezzetleriyle dolu...

·      Belgo Centraal: Çok uzun zamandır aynı adreste bulunan Belgo Centraal aslında midye-patates kızartması-biradan oluşan milli Belçika menüsü üzerine kurulmuş bir konsepte sahip gibi görünse de; menüde ördekten ıstakoza uzanan seçenekleri ve doyurucu porsiyonlarıyla Belgo, bir Covent Garden klasiği...  Belçika birası menüsü ise akılları baştan alacak kadar zengin...

·      The Rules: 1798’de açılan Rules, Londra’nın en eski restoranı ünvanını elinde bulunduruyor. Bu özelliği ile bir anıt değeri taşıyan Rules av etinden, paylara ve geleneksel İngiliz tatlılarına çok tipik bir İngiliz mutfağına sahip. Geçtiğimiz 200 yılda Rules’un masalarından bir çok önemli şahsiyet geçtiği için, Rules hikayelerle dolu bir restoran.... Mesela aşkı için tahttan vazgeçen İngiltere kralı Edward (kendisi günümüzdeki Kraliçe Elizabeth’in amcasıdır) ve Amerikalı dul eşi Wallis Simson’un bir çok defalar gizlice bu restoranda buluştukları bir çok kaynakta yazıyor. Hatta restorana girmek için kullandıkları özel bir kapı olduğu da söyleniyor. Rules’un yukarıda listelediğim restoranlara göre daha pahalı olduğunu da belirteyim.


Çok yakında SOHO rehberiyle yine karşınızda olacağım, o zamana kadar sevgiyle kalın... İyi okumalar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder