15 Şubat 2013 Cuma

KAMBOÇYA; BAMBAŞKA BİR DÜNYA






SİEM REAP VE GECE PAZARI
Gece Pazarında Apsara gösterisi
Kamboçya’ya sadece Angkor’u görmeye geldik, vaktimiz izin verseydi ve tüm ülkeyi görseydik, bu yazı muhtemelen çok daha şaşırtıcı bir yazı olurdu. Angkor, Kamboçya’da turizmin gelişmesinin başlıca sebebi, tapınakların anası Angkor Wat’ı da içinde barındıran, bir tapınaklar şehri; aynı zamanda Siem Reap şehrinin de varlık sebebi... 
Havaalanından otele kadarki zaman diliminde karşılaştığımız herkesin yüzündeki içten gülümseme ve ellerini çenelerinin  altında birleştirip selam verirken yaydıkları pozitif enerjinin bulaşıcı olması beni derinden etkiliyor.
Arabamız Siem Reap’a girdiğinde burasının bana göre bizim Kuşadası’ndan hiçbir farkı olmadığını görüyorum. Sağlı sollu dev oteller arasından kendi otelimize geliyoruz. Eşyalardan kurtulur kurtulmaz kendimizi atıyoruz Siem Reap sokaklarına; ilk dikkatimi çeken barların ya da masajcıların önündeki ışıklandırılmış dev balık havuzları ve havuzların kenarlarındaki minderlere oturmuş, ayaklarını havuza sallandırıp, bira içen turistler. Neden mi? Söylenilene göre balıklar ölü derileri yiyerek ayaklara pedikür yapıyorlar. Bu arada her masaj dükkanının önünden geçerken yanımıza gelen güler yüzlü masajcılar bizi ayak masajı için ikna etmeye çalışıyorlar, üstelik fiyat 1 $'a kadar inebiliyor ve çok değil sadece 1 $ daha bahşiş verdiğinizde insanların yüzündeki mutluluk ve mahçubiyet karışımı ifade herşeye değer. Tavsiyem masaj fiyatı için pazarlık edin ve daha sonra içinizden gelen miktarda bir bahşişi masajı yapan kişiye verin, bize böylesi çok daha makbulmüş gibi geldi. Masaj sonrasında meşhur "gece pazarına" gidiyoruz, burada herşeyi bulabilirsiniz, bu arada genelde herşey için 4 katı fiyat söyleniyor ve böylece keyifli bir pazarlık başlıyor. İlla dolar istiyorlar, hatta kendi paralarını kabul etmeyebiliyorlar. 
Bir taburede oturmuş kum taşından Budha heykeyi yapmakta olan 15 yaşındaki Sophear bizi dehşete düşürüyor. Pazarın o kalabalığında öylece taburede bir çıplak ampulun altına oturmuş aklındaki Budha’yı şekilsiz kum taşına, portakal soyarmış gibi doğal hareketlerle şekillendirmekte... Bir süre gözümüzü alamıyoruz kendisinden, buradan ayrılmadan Sophear'dan mutlaka bir heykel alacağız. Böylece insanın bir şey yaratmak için sonsuz imkanlara sahip olmasının gerekli olmadığını, herşeyin insanın kendisinde bittiğini kendimize hatırlatmayı hedefliyoruz.
Pazarın arka tarafındaki meydanda ayak masajcıları sahneye doğru sıralanmış koltuklarda; turistlere birazdan başlayacak “apsara gösterisi”ni izlerken, ayak masajı yaptırma olanağı sunuyorlar. Üstelik isterseniz masajdan başka servisleri de var; pedikür, peeling, oje… Siz arkanıza yaslanmış gösteriyi seyrederken tüm bunları sonsuz bir enerjiyle yapabiliyorlar. Bahşişi unutmayın!
Gösteri sonrası pazar da toparlanmaya başlıyor, ister hemen karşıdaki barlar sokağına gidip, lezzetli kokteyllerin tadına varın, ister sizi pazarın kapısında bekleyen onlarca tuk tuk'tan birine atlayıp otelin yolunu tutun, tabii neşeli pazarlık safhasını atlamayın. 

ANGKOR’DA İLK GÜN
Angkor'a ilk bakış
Gezimizi, ilk gün Angkor hakkında maksimum öğrenebilmek için, rehber ve klimalı bir araba ile gezeceğimiz şekilde; ikinci gün ise hiçbir program olmaksızın planladık.
İlk gün kahvaltı sonrası, gözlerinin için gülen rehberimiz ve şoförümüzle otelin lobisinde buluşuyoruz, birbirimizi ellerimizi çenemizin altında birleştirip, başımızı eğerek selamladıktan sonra arabamıza atlayıp, doğruca Angkor’a gidiyoruz. Bilet gişeleri mahşer yeri gibi... Profesyonel bir rehberle birlikte olmanın güzelliği ise özel ve hızlı akan bir sıraya girerek, 3 günlük biletlerimizi hemen alabiliyor olmamız. 
VE ANGKOR
Angkor'un önünde oynayan maymunlar
Tapınağa tersten, yani doğu kapısından yaklaşıyoruz, burası etraftaki kalabalıktan uzak bir nokta ve ormanın hemen bitiminde olduğu için oldukça sakin... Etrafta birbirleriyle çılgın oyunlar oynayan maymunlar var ve gerçekten çok sevimli görünüyorlar. Bir süre durup 900 yıllık inanılmaz tapınağa öylece baktıktan sonra yürüyüşe geçiyoruz.
Hindular tarafından Vişnu adına inşa edilen Angkor Wat, daha sonra Budizm akımı iyice güçlendiğinde Budistlerin eline geçiyor. Her iki inanış için de çok kutsal bir yer olmasına rağmen; Angkor ve çevresi, Hindularla Budistler arasında çok yıkıcı bir çok savaşa sahne oluyor... Ardından gelen bambaşka savaşlar ve zulüm; son olarak da, acımasız Kızıl Khmer terörü ve travmatik bir soykırıma maruz kalıyor bu bölge... Kızıl Khmer dönemi boyunca tapınakta bulunan Budha heykellerinin kafaları kopartılarak Thailand'a silah karşılığında satılıyor ve bu önemli dünya mirası büyük bir zarara uğratılıyor. Bugün yapılan projlerle kafalar yeniden yerlerine konulmaya çalışılıyor.
Angkor'da düğün alayı
Hava çok sıcak ve nemli… Onlarca dar ve yüksek basamağı tırmanarak, tapınağın en tepesine varıyoruz. En tepeden  aşağı baktığımızda değişik milletlerden yüzlerce turist; çarpıcı kostümleriyle "apsara kızları" ve bana göre en etkileyicisi de parlak turuncu, sarı ve kırmızı renklerde giyinmiş budist rahipler inanılmaz bir manzara oluşturuyorlar. Bugüne kadar sadece fotoğraflarda gördüğüm budist rahipleri böyle bir ortamda canlı görebilmek ve fotoğraflarını çekebilmek harika bir his…
Batı yönüne doğru baktığımızda tapınakların üzerinde salınan sarı renkli balonu görüyoruz, tapınakları yukarıdan görmek isteyenler için hoş bir alternatif… Kahinler tapınağın içinde oturmuş yerel halktan ziyarete gelen insanların falına bakıyor. Kenardaki fal bakan kahinlerden biri dikkatimizi çekiyor, çünkü falına baktığı orta yaşta bir adama birşeyler söyledikçe, etrafa toplanmış olan kalabalıktan kahkahalar yükseliyor. Rehberimiz kahinin adama birden fazla sevgilisi olduğunu söylediği ve bununla ilgili alaycı tavsiyeler verdiği şeklinde tercüme ediyor bu durumu… 
Başı olmayan bir Budha heykeli
Alt kattaki duvarlara inanılmaz bir sanatla, Kamboçya'nın tarihinden destanlar en ince ayrıntısına kadar oyulmuş; rehberimiz bize bir yandan destanı anlatırken; diğer yandan da 10 sene öncesine kadar dramatik bir gerilim filmini andıran hayatını anlatıyor.
GERÇEK BİR HİKAYE
Bayon'da budist rahipler
Daha küçücük bir çocukken Kızıl Khmer köylerini basıyor; bu kanlı baskından komşuları onu bir şekilde kaçırıyorlar; köylerinin yakınındaki bir derenin yanında çalıların arasında saklanıyor bir süre… O günden sonra bir daha ailesini görmüyor; bir manastıra sığınıyor ve rahip oluyor; görevi ise ölü yıkayıcılığı, hem de daha çocuk yaşlardan itibaren… Yenilerde annesini arayıp buluyor, annesi onu tanımakta çok zorlanıyor ve kurtulmuş olduğuna inanamıyor. Bu arada rahipliği bırakıyor, söylediğine göre rahiplik hiç ona göre değil; "rahipseniz aç kalıyorsunuz" diyerek, bunun neden ona uymadığını da açıklıyor. Tüm bu hikayeyi anlattıktan hemen sonra, yüzünde kocaman bir gülümseme ile bize dönerek " Kola ister misiniz?" diye soruyor.  Biz de dolu dolu olan gözlerimizle dağılmış şekilde bakıyoruz sadece… 
İşte budizm böye bir felsefe… Belli ki geçmiş onun için geçmişte kalmış; şu andaki mutluluğu tek gerçekliği… Sanırım bu denli hızlı bir geçişi bizlerin yapması olanaksız.
TAPINAKLARIN ARASINDA ÖĞLE YEMEĞİ
Öğle yemeğini oradaki yerel bir lokantada yiyoruz. Şoförümüzü ve rehberimizi de yemeği bizimle yemeleri için davet edince, ikisi de çok mutlu oluyor. Normalde anladığım kadarıyla lokantanın arka tarafında daha farklı bir menü varmış onlar için. Onlar bize katılınca tipik ve güzel yemekleri öğrenmek adına ısmarlayacağımız yemekleri onların seçmesini ve paylaşmayı öneriyoruz. Tattığımız en farklı ve lezzetli yemek meşhur "amok" oluyor, hindistan cevizinin içinde aromatik baharatlarla pişirilen yumuşacık bir balık yemeği bu… Hindistan cevizinin içindeki etli kısım nefis, kremamsı bir tad almış, insanın ağzında mini bir şölen yaratıyor.
Bu arada rehberimiz bize kendisi için günün en keyifli saatinin, akşam işi bittiğinde bir şişe bira ile derin yağda kızarmış siyah örümcek atıştırmak olduğunu anlatıyor. Burada çok lezzetli bir çerez yerine geçiyor örümcekler. 
BAYON
Yemek sonrası bir başka meşhur tapınak Bayon'a geliyoruz. Dört ana yöne doğru bakan Budha yüzlerinden oluşan önemli bir tapınak burası… Biz tapınağa doğru yaklaşırken tapınağın önündeki köprüden filler geçiyor; bahçesinde maymunlar koşuşturuyor. Henüz içeri girmemiş olmamıza rağmen Bayon çok etkileyici görünüyor.
Hemen girişte minik bir tapınakta bir rahiple konuşmakta olan insanlar görüyoruz. Rehberimizin yardımıyla biz de sıraya giriyoruz. Acemice bir selamlaşmadan sonra bize hayatla ilgili bazı tavsiyeler veriyor rahip, sonra da üzerimize sular püskürterek dua okuyor. Yarın kendisini yeniden ziyaret edeceğiz, bizim için bir uğur hazırlayacak. Bu arada hemen yanda başka bir rahip de, önüne oturttuğu genç bir kadının üzerine kova kova soğuk su dökerek şarkılar söylüyor. Sonradan öğrendiğimize göre doğurganlık duasıymış bu da… 
Doğurganlık duası
Bu inanılmaz deneyim esnasında çok sevimli bir tuk tukçuyla tanışıyoruz, kendisine hemen kanımız ısınıyor. Yarın tüm gün tuk tuk'a ihtiyacımız olacağından kendisi ile sabah 4.00'te bizi otelden alması için randevulaşıyoruz. Yarın tüm gün beraberiz…
Sonunda Bayon'un içine giriyoruz… Gülümseyen Budha çehresi heryerde, birçok rahip ziyaret ediyor burayı; arada bazı yerlerde tütsüler, yağlar yakılmış; tütsü kokuları insanı alıp götürüyor… O kadar turist kalabalığına rağmen dingin ve mistik bir ortam… 
Tapınaklarda bize poz veren bir çocuk
Bayon'dan sonra bölgedeki diğer tapınakları da bir bir gezmeye devam ediyoruz, ama sıcak hava ve tükenen enerjimiz bizi giderek daha da yavaşlattığından akşam üzerine doğru, turu bitirmeye karar veriyoruz. Yorgunluktan bitmiş bir halde, klimalı arabamız, sevgili rehberimiz ve tatlı şoförümüzle  otelin önünde vedalaşıyoruz. 
SIEM REAP'TA AKŞAM
Biraz dinlendikten sonra hazırlanıp, birşeyler içmek üzere barlar sokağına gidiyoruz. Buradaki barlar ve restoranlar batı standardında hizmet veren ve batı dokunuşunu hissedebildiğiniz ama Kamboçya konseptli mekanlar… Hizmet batı standardında ama servisin sıcaklığı ve etkinliği açısından son derece doğulu… Yani hizmet mükemmel…
Biz de Banana Leaf isimli bir barda oturmaya karar veriyoruz.  Yanımızdaki masanın üzerinde dinlenmekte olan parlak kırmızı ve yeşil renklerdeki minyatür kurbağa ile göz göze mükemmel lezzetteki Mai Thai'lerimizi yudumluyoruz. Kokteyl tamamen taze malzemelerle hazırlanmış ve bir adet de taze orkide ile süslenmiş ve açıkçası daha önce çok az barda tattığım bir kalitede nefis bir kokteyldi.
Banana Leaf'te Mai Thai

Akşam üzeri keyfinden sonra bir tuktuka atlayıp, Siem Reap'ın en gözde restaurantlarından "Sugar Palm'a" gidiyoruz. Burası sazdan bir çatısı olan, tipik ahşap bir Khmer villası, kalabalıktan uzak hoş bir mekan ve Khmer mutfağında da uzman… Biz de bu duruma uygun bir şekilde tipik bir menü ısmarlıyoruz; Mangolu salata, muz yaprağına sarılarak pişirilmiş müthiş aromatik deniz ürünleri ve tabii ki kremamsı lezzetiyle amok… Gece bu harika restaurant sayesinde bir lezzet şölenine dönüşüveriyor… Aromatik Kamboçya baharatları ve hindistan cevizi müthiş bir ahenk sunuyor; tattığımız herşey mükemmel…
Sugar Palm'da nefis amok

SON SÖZ
Kamboçya insanıyla, kültürüyle, lezzetiyle beni alıp götürüveriyor bu dünyadan… Ne kadar fazla tükettiğimi, ne kadar önemsiz şeylere üzülüp-sıkıldığımı, mutluluğun aslında bir yaşam tarzı olduğunu kavrıyorum. Her baktığım yerde gördüğüm içi gülen gözlere sahip insanların hiçbiri maddi zenginliğe borçlu değil bu pozitif duruşlarını… Bunu kafama kazıyıp, yarın yaşayacaklarımın heyecanıyla uykuya dalıyorum.

6 Şubat 2013 Çarşamba

BERLİN'DE BİR HAFTASONU


Gerçek bir Avrupa başkenti, genç ve kozmopolit bir nüfusu ve kocaman renkli bir ruhu olan; hep gitmek isteyeceğim bir yer… Berlin!!

AVRUPA'NIN EN GÜZEL BRUNCH'I BERLİN'DE
Einstein'daki Cappuchino...
Berlin’in diğer Avrupa şehirlerinden en belirgin farklarından biri, bu şehirde zengin bir kahvaltı kültürünün olması… İşte bu yüzden, Berlin’de güzel bir güne dev bir brunchla başlayın, brunch için önerim Cafe Einstein Stamhaus…  Cafe Einstein’ın Berlin’de birçok şubesi var, ama benim tavsiyem şehrin batı tarafında bir villada bulunan Cafe Einstein’a gitmeniz, burası Stamhaus olarak geçiyor. Bu Viyana usulü cafe’de herkesin gönlüne göre bir kahvaltı çeşidi var; hem de son derece sofistike ve lezzetlisinden… Ayrıca taze kremalı sıcak çikolatalar, Viyana usulü lezzetli Cappuchinolar, taze kırmızı meyveli krepler, her türlü yumurta türevinin en iyisi burada… 
BATI'DAN DOĞU'YA DOĞRU GİDERKEN
Bu nefis ve uzun kahvaltıdan sonra artık şehri keşfetmeye hazırız; bulunduğumuz noktadan başlıyoruz keşfe, yani batıdan… Kudamm ya da esas adıyla Kuffursdam tüm büyük markaların ve mağazaların bulunduğu, genellikle her şehirde bulunan büyük ve modern bir bulvar aslında.  Burada her türlü mağazayı bulabilirsiniz ama en görülmeye değer olan Berlin’in şık mağazası KaDeWe ve özellikle bu mağazanın en üst katında bulunan dev yiyecek reyonu…Dünyanın dört bir yanından herşeyin en iyisi, en otantiği burada… 
Tiergarten
Şehrin batısından, doğu tarafına geçmenin en güzel yolu; şehrin ortasında bulunan nefis park Tiergarten’in içinden yürümek. Burası size bir şehirde olduğunuzu unutturabilen yemyeşil ve dinlendirici bir park...
Park biter bitmez şehrin ana merkezi diyebileceğimiz noktaya ulaşıyoruz. Tam bu noktada duvar varmış bir zamanlar, dikkatli bakıldığında halen yolun ortasından geçen izleri görmek mümkün…Ünlü Reichstag da cam kubbesi ve tüm ihtişamıyla burada yükseliyor. Reichstag sadece önceden online rezervasyon yaptığınızda gezilebiliyor, cam kubbesinin bulunduğu yerde şehri panaromik gören bir restaurantı da var. 
Berlin’in simgesi Brandenburger Tor da hemen Reichstag'ın çaprazında yer alıyor. Önce göstericileri, daha sonra turist kalabalığını yararak, Brandenburger Tor’un Unter den Linden tarafına geçiyoruz, böylelikle eski Doğu Almanya'ya ayak basmış oluyoruz. Dev kapı, üzerindeki şaha kalkmış atlarla gerçekten de büyüleyici görünüyor. Etrafınıza baktığınızda ise turistlerle resim çektiren Doğu Alman askerleri, hemen yanında bir Batı Alman askeri, az ilerisinde ise Berlin'in simgesi dev bir ayı dikkatimizi çekiyor. Bir köşede Starbucks ve tam karşısında Berlin’in en ünlü oteli Hotel Adlon bulunuyor. Hotel Adlon konuşabilseydi  iki dünya savaşını, Doğu Almanya yıllarını, duvarın yıkılışını ve tam da burada, yani Berlin'in tam kalbinde geçen tüm hikayeleri anlatabilirdi bize…  Hatta 1917’de savaş devam ederken Mustafa Kemal de, Sultan Vahdettin’le yaptığı bir resmi ziyaret esnasında kalmış bu otelde… 
Bierbike böyle birşey...
Turumuza Berlin’in ana bulvarı Unter den Linden’den, Müzeler adasına doğru yürüyerek devam ediyoruz. Yanımızdan “bier bike”lar geçiyor. Bier bike, 6 kişinin aynı anda pedal çevirerek sürdüğü, bar şeklinde tasarlanmış ve müzikli bir bisiklet; şehrin en güzel bulvarında dolaşırken müzik dinleyip, bira keyfi yapmanızı sağlıyor. Berlin'e kalabalık gittiyseniz gerçekten çok eğlenceli bir aktivite olabilir.
Meşhur Humbolt üniversitesinin önünden geçiyoruz, daha sonra bana göre şehrin en güzel meydanı olan Gendarmen markt’ta, meydanın ortasına kurulan masalarda birer bira içerek, erken ilkbahar güneşinin tadını çıkarıyoruz. Hava soğuk ya da yağışlı olduğunda meydan bomboş oluyor, ama bugün o günlerden biri değil. Berlin Konserthaus, Fransız ve Alman kiliseleri iki tarafta tüm ihtişamlarıyla yükseliyorlar. 
Unter den Linden üzerinden müzeler adasına yürümeye devam ediyoruz, Berliner Dom’un uzaktan görünen manzarası  büyüleyici. Hava güzel olduğunda  müzelerin önündeki yeşil alanlar genç ve neşeli bir kalabalıkla şenleniyor, bugün olduğu gibi.
ETKİLEYİCİ BİR PROJE; KÜLTÜR ADASI
Berliner Dom
Müzeler adası; Spree nehri üzerinde bulunan gerçek bir ada, beş tane çok önemli müzeye ev sahipliği yapıyor ve UNESCO dünya kültür mirası statüsü var. Ciddi bir sanat koleksiyonuna sahip olan Alte National Gallerie, Altes Museum, dünyanın en büyük heykel ve para koleksiyonlarından birine sahip olan Bode Museum, Mısır kalıntılarının bulunduğu Neues Museum (nefertiti heykeli burada) ve bizler için en ilgi çekici olan Pergamon (yani Bergama) müzesi buradaki beş önemli müze olarak sıralanabilir. Eğer sıkı bir müze takipçisiyseniz bir çok müzeye ayrı bir ücret ödemeden girmenizi sağlayan Berlin Pass alabilirsiniz. Şehir turu otobüslerinden de sınırsız faydalanmanızı sağlayan bu kartı müze girişlerinde göstermeniz yeterli. 
Biz de Museum Island'dan ayrılmadan önce Pergamon'u gezmeye karar veriyoruz. Pergamon dünyanın en önemli arkeoloji müzelerinden bir tanesi… Ev sahipliği yaptığı en önemli eser, müzeye de adını veren; Bergama tapınağı… Orjinal boyutunun üçte biri boyunda sergilenen tapınak öyle ihtişamlı ve iyi korunmuş ki; insan aslını görebilse neler hissedebileceğini hayal bile edemiyor… Arkeolojiye meraklı olmayabilirsiniz ama yine de böyle bir eseri görmek herkesin nefesini kesecektir… Ve unutmayın müzede sergilenebilen kısmı sadece üçte biri… Müzedeki diğer önemli parçalar ise 2 katlı, muhteşem Milet pazar kapısı, göz alıcı mavi taşlarıyla parıldayan Ishtar Kapısı ve Babilon tören caddesi… 
MİTTE'DE BERLİN'İN KEYFİNE VARMAK
Hackescher Markt
Pergamon Müzesi sonrasında Mitte'nin kalbine doğru yürümeye devam ediyoruz. Çok geçmeden kendimizi Hackescher Markt'ın canlı ve neşeli kalabalığında bira ve sosis keyfi yaparken buluyoruz. Burası için Mitte'nin kalbi diyebiliriz. Özellikle hava güzel olduğunda burası şehrin en canlı noktalarından biri haline geliyor; meydanda kurulan büyük bira bahçelerinde binbir çeşit insan bira eşliğinde sohbet ederken, etrafta da dünyanın dört bir yanından gelen müzik grupları ve sokak göstericileri Alman profesyonelliğinde sıra ile marifetlerini sergiliyorlar.
"Red Hot Chili Pepper"
Hackescher Markt'ten devam ederseniz Mitte'nin dünya güzeli küçük sokaklarına dalmışsınız demektir. Burada avlulardan avlulara bağlandığınız minik geçitler;  geçitlerin içinde orjinal restaurantlar, sokaklarda özel butik ve galeriler içinden herkesin merakını cezbedecek birşeyler bulmak mümkün… Mitte bence açık ara Berlin'in en güzel mahallesi… Her gezdiğinizde bambaşka bir sürprizi karşınıza çıkarıveriyor. Köşedeki absent dükkanı, başka bir sokaktaki geleneksel şekerci dükkanı ya da bizim içinde yaklaşık 1 saat geçirdiğimiz Whiskey&Cigars… Dükkanın harika sahipleri bizi içeri viski tadımına davet edince mükemmel bir sohbet başlıyor. Berlin'in kozmopolit ve liberal ruhunu daha iyi kavramamızı sağlayan bu güzel sohbet sonrasında, kendilerine Mitte'de iyi bir bar adresi soruyoruz; verdikleri isim Hotel Amano'nun barı oluyor. Dediklerine göre burası New York Times tarafından Berlin'in en iyi barı seçilmiş. Biz de vakit kaybetmeden biten günü lezzetli kokteyllerle uğurlamak için Hotel Amano'nun yolunu tutuyoruz. Burası Mitte'nin bohem havasına göre biraz lüks kalıyor ama hazırladıkları kokteyller öyle orjinal ve rafine ki kesinlikle denemeye değer. Ayrıca bu kokteylleri yalnızca burada içebilirsiniz ve tabii çok beğenip de yine gitmek istemeniz de hiç şaşırtıcı olmaz. Benim içtiğim ve lezzetini unutamadığım kokteylin adı, hafif acı lezzetiyle "red hot chilie pepper" idi.
MİTTE, SANAT VE TACHELES
Tacheles
Berlin'de yaklaşık 400 sanat galerisi mevcut, bunların büyük bir çoğunluğu Mitte'de ve modern sanat ağırlığı hemen hissediliyor. Mitte sokaklarında dolaşırken bu galerilerin bir çoğunu görebilirsiniz, ama ilginç ve bağımsız bir sanat organizasyonu görmek isterseniz, o zaman önerim kesinlikle Tacheles olur. Burası aslında dünyanın dört bir yanından yüzlerce bağımsız sanatçıya ev sahipliği yapan bir işgal evi… 9000 metrekarelik bir alana yayılan ve eski bir alışveriş merkezi olan Tacheles, bağımsız sanatçıların özgürce çalışabilecekleri stüdyolar, workshoplar ve eserlerini sergileyebilecekleri galerilerle dolu bir yer. Hatta 2012'de bir de online 3D sanat galerisi kurmuşlar ve artık eserleri online da görebiliyorsunuz. Bahçe tarafındaki galerileri dolaşırken Türk sanatçılara ayrılmış özel bir galeriyi gezme fırsatımız da oldu, Tacheles'teki eserlerin çoğunluğu gibi bu kısımdaki işler de sert, vurucu ve etkileyiciydi. Uzaktan gelen bağlama sesini takip ederek sanatçılardan biriyle kendi stüdyosunda tanışma ve sohbet etme imkanı bile buluyoruz. Çıktığınızda yine Tacheles'in bir parçası olan Zapata Bar'da birer bira içip, sosyalleşebilirsiniz. Barın üzerinde asılı olan ağzından ateşler çıkaran ejderhaya dikkat...
PEKİ YA AKŞAM?
Akşam yemeği için sayısız alternatif barındıran Berlin'de her zevke ve her moda uygun bir adres var. Ben size bir kaç alternatif sunacağım. Tipik bir Berlin deneyimi için Schwarzwaldstruben ya da biraz daha hoş bir ortamda aynı şeyi yapmak isterseniz Boetzow Privat… Zaten bu ikisi karşılıklı… Alternatif bir Berlin deneyimi için ise bir Vietnam restaurantı deneyebilirsiniz. Vietnamlılar Doğu Almanya zamanında gelmişler Berlin'e, bu sebeple Berlin'de Vietnam restaurantları oldukça yaygın. Bunların içinde en popüler olanlardan bir tanesi Monsieur Vuong, akşam yemeği sonrasında geceye devam edecekseniz hızlı, lezzetli ve sağlıklı bir alternatif, üstelik genç, kalabalık ve modern atmosferiyle de hemen havaya girmenizi sağlayabiliyor. Yok ben şık, uzun sürecek ve keyifli bir yemek istiyorum derseniz, o zaman da size önerim Gendarmerie olacak. Burası çok şık bir Fransız restaurantı, yüksek tavanı, özel yapım italyan deri banketleri ve birkaç milyon euro değerindeki dev Jean-Yves Klein tablosu ile etkileyici bir ortam sunuyor. Yemekler lezzetli ve servis neşeli… 
Yemek sonrası Mitte'de yürüyüp beğendiğiniz herhangi bir bara dalabilirsiniz. Ortam genç ve nezih; müzik hip ve güzel; biranın da lezzetli olacağına emin olabilirsiniz. 
BİR DAHA Kİ SEFERE KREUZBERG
Bu kısa Berlin haftasonunda maalesef keşfetmek istediğim yeni dönüşmekte olan Kreuzberg'i gezme fırsatı bulamadım ama bir dahaki gelişime Kreuzberg'deyim…

ADRESLER:
CAFE EINSTEIN STAMMHAUS
Kurfürstenstraße 58
10785 Berlin

http://www.cafeeinstein.com 

HOTEL AMANO / AMANO BAR
Auguststraße 43  
10119 Berlin-Mitte
+49 30 8094150
http://www.amanogroup.de/en/hotels/amano/

WHISKEY&CIGARS
Sophienstraße 8-9  
10178 Berlin-Mitte
http://www.whisky-cigars.de

TACHELES
Ornienburgerstraße 54-56A 
Berlin-Mitte
http://www.kunsthaus-tacheles.de

SCHWARZWALDSTUBEN

Tucholskystraße 48
10117 Berlin

http://www.schwarzwaldstuben-berlin.com

BÖTZOW-PRIVAT
Linienstraße 113
10115 Berlin
http://www.boetzow-privat.de


GENDARMERIE
Behrenstraße 42  
10117 Berlin
+49 30 76775270
http://www.gendarmerie-berlin.com

MONSIEUR VUONG
Alte Schönhauser Str. 46
10119 Berlin-Mitte
Phone: +49 -30 - 9929 6924

http://www.monsieurvuong.de